30 Temmuz 2013 Salı

Tatil Neden Gereklidir?

Tatildeyim Lütfen Rahatsız Etmeyin!

Aylarca hiç durmadan çalışıp tüm konsantrenizi işinize verdiniz. Hiç dinlenmediniz ve hatta dinlenmek nedir bilmiyorsunuz... Hafta sonlarını bile hafta içindeki işleri takip etmekle ya da yetiştirmekle geçiriyorsunuz. Gece uykularınız kaçıyor, bu yüzden de yorgun uyanıyorsunuz. Peki hiç tükendiğinizi hissetmiyor musunuz? Kendinizi dinlemeniz gerektiğini, sizin bile bazen yorulmuş olabileceğinizi düşünmüyor musunuz? Vücudunuz sandığınızdan da güçlü olabilir ama inanın bana bir gün teklerse tekrar toparlayamayabilirsiniz. İşte o zaman sizin yerinizde olmak istemem doğrusu!
Arabamızı, bilgisayarımızı, cep telefonlarımızı bile ara sıra dinlenmeye bırakıyoruz. Çok kullandığımızı düşünerek kapatıyoruz. Onların olduğu gibi bizlerin de yıpranma payı var. Bizler de zaman zaman durmasını bilmeliyiz ki şarj olabilelim. Yeniden enerji toplayabilelim. Daha verimli olabilmek için kimi zaman yaptığımız her ne ise, uzaklaşmakta fayda var. Ancak bu aşamada önemli olan nokta, bunun farkına varabilmek. Fazla çalıştığımızın, hiç dinlenmediğimizin, uzun zamandır ailemize vakit ayırmadığımızın farkındalığında olabilmek...   
Çözüm; yılın belli zamanlarında tatil yapmak!
Günümüzün zorlu ekonomik şartlarında herkes fazla çalışıyor. Durmak bilmeden üretmek ve bir o kadar da farkında olmadan tüketmek... Çoğu zaman kapasitelerimizin üstünde performanslar sergilemek zorunda kalıyoruz ki, piyasada rakiplerimizden bir adım önde olabilelim. Ancak tüm bu yoğun tempoya karşı yeteri kadar tatil imkanı sağlamıyoruz kendimize. Oysaki çoğu Avrupa ülkelerinde bu durum zorunludur. Yılın belli dönemlerinde tatile çıkmak, izin kullanmak kesinlikle şarttır. Bunun için işverenler çalışanlarını zorunlu kılar. Ancak bizde durum tam tersine işliyor nedense. İşverenler, ne kadar çok çalıştırırsak o kadar iyi diye düşünüyorlar sanırım. Halbuki bu şekilde bir çalışma, insanları "Tükenmişlik Sendromu" denilen geri dönüşü zor bir rahatsızlığa götürebilir. Hollandalı bilim adamlarının 2009 yılında yaptığı bir araştırmaya göre tatile çıkmanın insanları daha mutlu ettiği, kişide depresyon riskini azalttığı ve hayata daha pozitif baktığını kanıtlıyor.  
Tatile çıkmayı başardığınız anda ise sizi bekleyen başka öncelikler olduğunu unutmamalısınız. Bu öncelik "kendiniz"! Unutmayın ki bu sizin tatiliniz. Biraz şımarmaya hakkınız var. Keyfinize göre takılmak inanın kafanızı çok rahatlatacak. Bir müddet işleri geride bırakmak size iyi gelecek. Tatil günlerinizi verimli geçirebilmeniz için yapmanız gereken en önemli şeylerden biri de akıllı telefonunuzdan biraz uzak kalmak. Bedeniniz tatil mekanındayken siz elinizde cep telefonunuz ya da bilgisayarınızla iş yerindekilere direktifler yağdırırsanız ya da mailler atarak beyninizi sürekli olarak meşgul ederseniz yaptığınız şeyin tatil olmadığını söylemek isterim size :)  
Farklı metotlar kullanabilirsiniz mesela. Spa'da bir gün geçirmek, daha önce hiç yapmadığınız bir su sporu ile uğraşmak, zevkinize göre leziz bir yemek yemek ya da yeşillikler içine kendinizi bırakmak gibi... Yani ruhsal ve bedensel olarak rahatlamanız inanın bana çok iyi gelecek. Hatta tatilden sonra 5 hafta kadar da uzun süren bir iyi gelme süreci yaşayacağınızın garantisini verebilirim.
Yalnız tatile çıkmak, yıl içerisinde yalnızca bir kere tüm izin günlerinizi biriktirip 15 gün boyunca izinli olmak demek olmamalı. Çünkü bu durum size yarar yerine zarar verir. 15 gün boyunca işe gitmezseniz geri döndüğünüzde adapte olmakta zorlanabilirsiniz. Bu yüzden size tavsiyem; yıl içindeki toplam izinlerinizi eşit parçalar halinde bölüp, bir kaç günlük molalar şeklinde kullanmanız. En azından 3 ayda bir yapacağınız küçük kaçamaklarınız size ekstra enerji olarak dönecektir. Hem kendinize hem de ailenize daha çok vakit ayırdığınızı ve problemlerin kendiliğinden çözümlendiğini fark edeceksiniz.
Kısaca tatil yapmak hepimize iyi gelecektir. Ben de bloğumda paylaştığım yazılarımla size biraz ilham vermek, biraz da fırsat yaratmanıza neden olmak istiyorum. Umarım uzun saatler boyu çalışmalarınızın arasında birazcık da olsa tatil planı yapmaya vakit ayırırsınız.
Zaman yaratın... Kaçamaklar yapın... Kendinizi şımartın...     

(Not: Karikatür buradan)
Sevgilerimle...
Ezgi :)  

26 Temmuz 2013 Cuma

Özdere-İzmir

Özdere Nasıl Bir Yer




Ege'nin inci kıyılarından birinde kurulmuş olan Özdere Beldesi'ni gezdim geçen hafta. Bu şirin yer, İzmir'in Menderes İlçesi'ne bağlıymış. Ve öğrendiğime göre; girintili çıkıntılı koyların yarattığı tertemiz denizine girmek için turistler, Kuşadası'ndan bile yat turlarıyla buralara geliyorlarmış yüzmek için. Yeşilin ve mavinin her tonunu bulabileceğiniz bu küçük yerleşim yerinde, 4 ve 5 yıldızlı bir çok tatil köyünde ve otelde kalabilirsiniz. Parasını kalacak yerlere harcamak istemeyen gezginlerimiz için de küçük motel ve pansiyonlar da mevcut.

Denize girmek için Özdere'deyseniz çok şanslısınız. Çünkü en bilinen koylarında biri olan Ahmetbeyli koyunun ve plajının dışında bir çok koy ve plaja sahip Özdere. Belde'nin sınırları içindeki koylar ve sahil şeridinin uzunluğu 40km kadarmış. Bu da, otel ya da tatil köyleri için ve tatilciler için tabii çok uygun.

Küçük bir doğa cenneti de diyebiliriz burası için. Pırıl pırıl denizi sualtı sporlarına ilgi duyanlar için birebir. Aynı zamanda yürüyüş yapmayı sevenler için çok temiz bir orman havası var, kesinlikle tavsiye ederim...
Hep çocukken gelirdik bu sayfiye kentine. Aklımda kalan; mandalina bahçeleri, durmadan öten cır cır böcekleri, ve kapısında plastik topların asılı olduğu küçük marketler... Doğa o kadar cömert davranmış ki Özdere'ye, yolun iki yanında boylu boyunca yemyeşil ormanlar görmeniz mümkün.


Gelip gördükten sonra siz de "Keşke bizim de burada bir yazlığımız olsa!" diyeceksiniz... 

Özdere'ye Nasıl Gidilir?



  • Özel aracıyla gitmek isteyenler için, Özdere İzmir'in 70km güneyinde kalıyor. İzmir Adnan Menderes Havaalanına ise uzaklığı 45km. Yani oldukça yakın.
  • Tüm bunların yanı sıra, İzmir Otogardan da hem Belediye Otobüsleri'yle hem de Özdere Taşımacılık minibüsleriyle çam kokuları arasında Özdere'ye ulaşabilirsiniz.
  • İzmir'den metroyla da Menderes Durağı'nda inebilirsiniz ve direk Özdere dolmuşlarına binebilirsiniz.
  • Eğer Üçkuyular'a yakınsanız oradan da Özdere otobüsleriyle kolayca denize girmeye gidebilirsiniz.   

 

Gizlenmiş Bir Bahçe.. GİZLİ BAHÇE

Keyifle tatil yapabilmeniz için Özdere'nin sürprizleri bitmiyor. Bir çok kendine özgü mekanı olan Özdere'de size tanıtmak istediğim ayrıca özel bir yer var; GİZLİ BAHÇE!  


İsmi gibi kendisi de gizli. Mandalina bahçeleri arasına saklanmış bu esrarengiz restoranı bulduğunuz anda kendinizi çok şanslı hissediyorsunuz. İçeriye girdiğiniz anda dikkatinizi ilk çeken şey restoranın dekorasyonu oluyor. Etraftaki her şey size "merhaba" diyor. Yemek yemek için girdiğiniz bir mekanın ilk izlenim olarak beklentinizi karşılaması gerekir. İşte burası her haliyle farklı ve orijinal tasarım tarzıyla eminim size de hitap edecek. Kendinizi çok samimi bir arkadaşınızın evindeymişsiniz gibi hissetmenize yardımcı olacak sempatik bir ortam.
Masaların üzerindeki rengarenk tüller sizi alıp başka diyarlara götürebiliyor. Her masanın ayrı bir havası var. Hiç biri birbirinin aynısı değil. Bu yüzden size tavsiyem bu restorana birden fazla gelmeniz ve her seferinde yemek yerken farklı bir masa seçmeniz. Kullanılan minderler ya da tepenizdeki lambalar o kadar gerçek dışı gibi ki; ister gündüz isterseniz de gece ayrı bir hava katıyor mekana.   
   

 

Gizli Bahçe restoranında boş masa bulmanız çok zor. Mutlaka gelmeden önce rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Özellikle sahibi Yeşim Hanım bu konuda çok titiz. Tüm misafirlerini rahat ettirebilmek için teker teker kendisi ilgileniyor. Bu yüzden eğer masa ayırtmadan giderseniz ve yer bulamazsanız ek masa koymalarını teklif etmeyin çünkü kapasitelerini aşıp kalitelerini bozmak hiç istemiyorlar.

Mutfak ise Yorgo Bey'e ait. Kimseye bırakmadığı bu mutfakta Yunan ve Türk kültürlerinin iç içe geçmiş sunumlarını bulmanız mümkün. Biz Balık yemeği tercih ettik. Öncelikli olarak mezelerle başlayan lezzet yolculuğumuz, leziz mi leziz bir balık ile durmak bilmeden devam etti. Ellerine sağlık Yorgo :)

Cumartesi geceleri bu eğlenceli yemek faslı yine Türk ve Yunan karması ezgileriyle daha da şenleniyor. İşin en güzel tarafı da mekan sahibi Yeşim Hanım ve Yorgo Bey'in de en az misafirleri kadar eğleniyor olmaları. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise birlikte yaptıkları dans gösterisi ve ardından Cezayirli Hamil Battar'ın şovu -ki bu Yeşim Hanım'ın ta kendisi :) size unutamayacağınız bir gece yaşatıyor.

 


Dediğim gibi çok gizli bir bahçe burası, ama ilk gelecek olanlar için ufak bir iyilik yapabilirim. Restoranı bulmak için en kolay tarifi ile; Özdere'den Kuşadası'na doğru devam ederken solda kalıyor tabelası. Hemen içeri doğru kıvrıldığınızda da zaten küçük dar bir yol sizi gizli gizli Gizli Bahçe'ye götürecektir. Eğer zaten Özdere taraflarında oturuyor ve henüz bu güzel bahçeyi keşfetmemişseniz de sizin için dostlarınız ya da misafirlerinizi ağırlayabileceğiniz daha harika bir mekan düşünemiyorum...

Sevgiyle Kalın...

Ezgi :)








11 Temmuz 2013 Perşembe

Roma'da Gezilecek Yerler (Vatikan)

Vatikan'da nereler gezilir? 

 
Kaldığımız yerden devam edelim mi Roma turumuza? Bir önceki Roma yazımda İspanyol Merdivenleri'nden, Aşk Çeşmesi'nden, Pantheon Tapınağı'ndan, Venedik Meydanı'ndan ve Kolezyum'dan bahsetmiştim. Bu sefer de Roma'da en çok merak edilen yerlerden biri olan Vatikan'ı anlatmak istiyorum.    
 
Roma'nın neresinde olursanız olun metroya binerek kırmızı hattı takip edip "Ottaviano San Pietro-Musei Vaticani" durağında inerseniz, Vatikan'a gelmiş olursunuz. Tabii metroyu kullanmak istemezseniz buraya ulaşmak için, otobüs ya da tramvayı da kullanabilirsiniz. Duraklarda indiğiniz anda turistleri takip ederseniz zaten surlarla karşılaşıyorsunuz. Biraz daha yürümeye devam ettiğinizde Aziz Petrus Meydanı sizi kucaklıyor olacak. 

Vatikan her ne kadar Roma Şehri'nin sokaklarının arasında yer alıyor gibi dursa da bilindiği gibi kendi başına ayrı bir ülke. Dünyanın en küçük ülkesi, fakat buna rağmen çok güçlü. Mutlak otoriteye sahip Papa tarafından yönetiliyor. En eski ve en düzenli orduya sahip olan İsviçre muhafızları tarafından da 15.yüzyıldan beri korunuyor.

Bizim de İtalya'da olduğumuz dönem "Yeni Papa"nın seçilme dönemine denk gelmişti. Bu yüzden hem çok kalabalıktı hem de her yer ayrı bir coşkuyla doluydu. Vatikan'ı ziyaret etmeyi düşündüğümüz gün ise, seçilen Yeni Papa-Francis'in Yemin Töreni'nin olduğu gündü. Bu yüzden merakımız iyice artmıştı. Metrodan çıkar çıkmaz ara sokaklardan, surları takip ederek açık bir alana geldik. Burası San Pietro Klisesi'ne doğru giden yolun başıydı. Çevremiz Papa'yı görmek isteyen bir çok insan ve onu korumakla görevli polisler ile çevrelenmişti. Yemin Töreni, alana kurulmuş bir barkovizyonla gösteriliyordu. 
 
 

Kalabalığı takip ederek yolun sonunda çok geniş bir alana konumlandırılmış San Pietro Bazilikası bulunuyor ki burası; Papa'nın seçildiği gün, tüm dünyaya el salladığı balkonun bulunduğu yer; Aziz Petrus Meydanı. Meydan, İskenderiye'den getirilen dört bin yaşındaki dikilitaşı çevreliyor. Her yıl binlerce Katolik'in ibadet için geldikleri bu, dünyanın en büyük meydanlarından biri olan Aziz Petrus Meydanı'nda Papa, Katolik ve diğer mezheplerden dinleyicilerine seslenip mesajlarını okuyor. Ayrıca buraya ücretsiz olarak girebilir ve dilediğinizce kendinizi bu dünyanın içinde hayallere bırakabilirsiniz.
 
 
 
Vatikan'daki en göze çarpan bina San Pietro Bazilikası, Hıristiyanlığın en büyük klisesi. Kliseye girebilmek için uzunca bir sıra bekleyeceksiniz büyük bir ihtimalle. Bu esnada klisenin ön cephesinde yazan uzun Latince yazının ne demek olduğunu merak etmeniz de mümkün. Bazilikanın yapımında büyük rol oynayan Papa V. Paul'e selamlarını iletiyorlarmış meğer :)   
 
 

Klisenin dışı gibi içi de baş döndürücü. İçeriyi gezerken muhteşem zenginliğin bunca asırdır insanları nasıl etkilediğini kolayca anlayabiliyorsunuz. Kliseye giriş de sıra bekledikten ve üzeriniz arandıktan sonra ücretsiz. Yalnız meydanın muazzam görüntüsüne yüksekten bakmak isteyenler 117 metrelik kubbeye tırmanırken ufak bir ücret ödemek zorunda kalabilirler. Bu tarihi ihtişamın içinde, her ayrıntısına kadar inceleyebileceğiniz heykeller, mezarlar, gerçekliğine inanamayacağınız bir çok eser bulunuyor.

 
 
 
 
         
 
Bir çok Papa'nın kendi adına müze yaptırması sonucunda Vatikan Müzesi ismi altında ortak bir koleksiyon oluşturulmuş. Müzelerde farklı galeriler ve bunların içinde 12.-18. yüzyıl eserlerini , Yunan ve Roma antikalarını, 19. ve 21. yüzyıl eserlerini ve Raphael, Michelangelo, Leonardo gibi önemli kişilere ait sanat eserlerini görebilirsiniz.
 
 
 
Müzelerin ardından sıra Papa seçimi için Kardinaller'in dünya ile bağlantılarını kesip kapandıkları Sistin Şapheli'ne geliyor. İsa ve Musa'nın hayatlarına dair kesitlerin anlatıldığı freskler, Michelangelo'nun inanılmaz eserleri, özellikle ilk insan Adem'in yaradılışını betimleyen tablosu sizi bilmediğiniz bir tarih içine götürüyor.  
 
 
 
Hem Sistin Şapeli'ne, hem de müzelere tek bir ücret ödeyerek girebilmeniz mümkün. (Yaklaşık 30€ civarında) Pazar günleri dışında her gün 09:00-18:00 saatleri arasında buraları ziyaret edebilirsiniz. Özellikle Sistin Şapheli'nde kesinlikle fotoğraf çekmek yasak olduğu için ben de internetten bir kaç fotoğraf seçtim.

Vatikan kitaplara ve filmlere gerçekten de çok yakışan bir yer. Özellikle Dan Brown'un Melekler ve Şeytanlar Kitabı'na konu olmasıyla bir çoğumuzun ekstra ilgisini çektiği de bir gerçek. Büyüsünün başınızı döndürdüğü bu küçük ülkenin gezilecek yerleri için inanın bana, uzun sıralar beklenmeye değer...

Sevgiyle Kalın...

Ezgi :)