30 Ağustos 2013 Cuma

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

30 AĞUSTOS, BÜYÜK TAARRUZ'UN ZAFERLE SONUÇLANDIĞI GÜNDÜR... 30 AĞUSTOS, TÜRK MİLLETİNİN İŞGAL GÜÇLERİNİ TOPRAKLARIMIZDAN GERİ ÇEVİRDİĞİ GÜNDÜR... 30 AĞUSTOS GÜNÜ, EMPERYALİZMİN, YÜREKLİCE SAVAŞANLARA KARŞI DURAMAYACAĞINI KANITLAYAN SON ÖRNEKTİR... 30 AĞUSTOS MİSAK-I MİLLİ RUHUNUN ANADOLU'YU KİMSELERE VERMEYECEĞİNİN KANITIDIR...

30 AĞUSTOS ŞEHİTLERİMİZİN AZİZ RUHLARI İLE TAÇLANDIRILMIŞ GURUR GÜNÜMÜZDÜR...


BİZ BU COĞRAFYADA YAŞAMANIN BEDELİNİ ÖDEDİK. VE DAHA FAZLA KAN, GÖZYAŞI VE SİLAH SESİ DUYMAK İSTEMİYORUZ!

NİCE BARIŞ VE HUZUR DOLU BAYRAMLAR YAŞAMAK DİLEĞİYLE, 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!!!
 
 
“30 Ağustos Zaferi, Türk Tarihi’nin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur, ama Türk Ulus'unun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum.  
Besbelli ki yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.”

                                                                                                                             Mustafa Kemal ATATÜRK
                                                                                              (30 Ağustos 1924, Zafer Bayramı'nın 2.yıldönümü, Dumlupınar)
 


29 Ağustos 2013 Perşembe

Sesli Kitap

Kitap Çantam

Minik dostlarım çok akıllı demiştim ya, işte size güzel bir fikir... Tabii ki onlardan geldi :)
"Neden bizim istediğimiz hikayeleri de okumuyorsun Ezgi Abla?"
Harika!!! Ben de soyundum bu işe. Ancak bana ulaşabilmeleri için annelerinin yardımına ihtiyaçları olabilir. Bunun için de Tatil Çantam'ın Facebook/Twitter/Google+ adreslerinden ya da buraya yorum yazarak küçük arkadaşlarımın isteklerini bana iletebilirsiniz. Ve sesimden duymak istedikleri masalları onlara zevkle okurum :)
Bekliyorum...

İyi Dinlemeler...

Ezgi :)





Sevim Ak-Pembe Kuşa Ne Oldu? (5. Bölüm-Kerpeten Sokağın Derdi))


28 Ağustos 2013 Çarşamba

Sesli Kitap

Kitap Çantam :)

Kitap okumaya biraz ara vermiştim, ama işte yine buradayım. Sesimden hikayelerimi dinleyen minik arkadaşlarımdan çok güzel geri dönüşler aldım. Yeni nesil o kadar akıllı ki, bana çok güzel önerilerde bulundular. Ben de onların isteklerine ilerideki hikayelerimde kesinlikle yer vereceğim :)

Çok teşekkürler minik dostlarım...

İyi dinlemeler...

Ezgi :)

26 Ağustos 2013 Pazartesi

FOKAİ - FOÇA

Foça'da Yaz Bir başka...

İşte Eski Foça'ya yeniden döndük. Daha önce de çok güzel bir gezinti yapmıştık bloğumuzda Foça'ya doğru. Hatırlar mısınız? Eski gezintimiz genel anlamda bir bakıştı yalnızca. Bu sefer daha ayrıntılı inceleyelim istedim.

Yalan söyleyemeyeceğim; her yerden daha çok seviyorum Foça'yı :) Çünkü büyürken her yaz, bu ilçenin ayrı ayrı köşelerini keşfe çıkardım. Önce çocukluğumdaki yaz günlerine, daha sonra gençlik yıllarımın yaz gecelerine mekan oldu Foça sokakları... Bisikletimle önce çocuksu keşifler, sonra da genç bir kızın gözünden Foça ve oradakiler... Şimdi de her yaşın ayrı bakış açısı olduğu bilinciyle, bu sefer de bir yetişkinin gözünden yaşıyorum Foça'yı...

İzmir'de ve çevresinde yaşıyorsanız cuma günü iş çıkışı koşa koşa gelebilirsiniz. İzmir Çanakkale yolu üzerinde herhangi bir noktaya çıkarsanız, garajdan kalkan tüm Foça otobüs ve dolmuşları sizi Foça'nın o görmek istediğiniz merkezine kadar memnuniyetle taşır. Eğer başka bir şehirden ulaşmak isterseniz de, öncelikli olarak İzmir Garajı'na gelmelisiniz ve sizi denize ulaştıracak aracı bulmalısınız ki bu çok kolay. Öyle aklınızda karışık bir yer canlanmasın, çünkü bu garaj küçük ve oldukça düzenli bir yer. Valizinizle dolmuşunuza/otobüsünüze atladıktan sonra ver elini Foça'nın serin suları :)

 
 
 Foça Otogarı...
 
Daha önce Foça 'ya gelmediyseniz inanın bana burayı çok seveceksiniz. Hele ki fotoğraf çekmeyi seviyorsanız elinizden fotoğraf makinesini bırakamayacaksınız. Çünkü her kare size çok çekici gelecek. Her kare sizin olsun isteyeceksiniz. O kadar çok güzel manzara var ki, ben de hangi birini kareleyeceğimi şaşırdım. O yüzden alın size bol bol resim,... Bol bol Foça...   
 
 
 
 
 
 
Foça adını adalarında yaşayan fok balıklarından almış. Akdeniz Foklarının yaşam alanı olan bu kentin balıkçıları avlanmak konusunda çok dikkatliler. Bu küçük sevimli hayvanlar her yıl düzenlenen Foça Festivali'nde de sembol haline gelmiş. Antik Çağ'da ve Bizans Dönemi'nde adı Phokaia olan bu kent, M.Ö. 11.yüzyıldan itibaren bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış. Bu yüzden önemli bir arkeolojik merkez halini almış.
 
 Foça'nın sembolü Fok Balıkları...
 
Yapılmış yeni kazılarda Helenistik dönemden kalan Tiyatro, Athena Tapınağı ve Kutsal Alanı, Pers Anıt Mezarı ortaya çıkmış. En iyi korunmuş buluntu şehrin savunma duvarlarıymış, ancak 1970'lerdeki yol çalışması sırasında tahribata uğramış. Şehrin etrafını çevreleyen surların en belirgin olanının onarımı Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmış. İç kısmında bulunan bölüm bugün Açık Hava Tiyatrosu olarak kullanılıyorsa da, Antik dönemde 'Kâğıthane'ymiş.
 
 
 
 
 
 
 
Heredot'a göre Phokaialılar uzun deniz yolculuğuna ilk çıkan Helenlermiş. Dönemin diğer gemilerine göre çok daha hızlı gidebilen, 50 kürekli, 500 kişiye kadar yolcu taşıyabilen gemileri varmış. Bu özellikleri sayesinde bir çok kıyıda koloni kentleri kurmuşlar.

Hatta güzel bir hikayede şöyle bahsedilir; Phokaialılar bugünkü Güney Fransa kıyılarına vardıklarında burada yerleşim kurmak isterler. Tam o esnada yörenin kralı Nannus kızını evlendirmek üzeredir. Geleneklerine göre gelin, düğün günü davetliler arasından damat seçip, elindeki kupayı seçtiği kişiye uzatacaktır. Bu şanslı kişi Phokaialılardan bir kişi olur ve gelin elindeki kupada bir şarap ikram eder damada. Nannis de bunu Tanrılardan gelen bir işaret olarak görür ve Phokaialı damadına Marsilya şehrinin bulunduğu toprakları bağışlar.  
 
 

 
Hem gecesinin, hem de gündüzünün ayrı bir havası olan Foça'nın girişinde sizi otellerin ya da pansiyonların bir listesi karşılıyor. Önünde durup hangisi daha güzel acaba diye hiç düşünmeyin. Çünkü Foça'da nerde kalırsanız kalın her zaman denize hep çok yakın olursunuz. İlçenin merkezine ya da restoranlara da kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Hem de öyle ulaşım aracı aramanıza da gerek yok, yürümeniz yeterli.
 
 
 
İnsanların samimiyeti sizi şaşırtacak. Sanki her gün birlikteymişsiniz gibi size gülümserler çünkü. Siz de farkında olmadan ayak uydurursunuz bir kaç gün sonra. Çay bahçesindeki garsonla, takı standındaki minik satıcı kızla hemen ahbap olur sohbet etmeye başlarsınız.
 
Foça'nın çarşısı genelde merkezi olarak bilinir. Akşam yemekten sonra gezebileceğiniz, sizi çok yormayacak alışveriş çılgınlığına kapılabileceğiniz güzel dükkanlarla dolu. Yorulduğunuzda da kendinize şöyle güzel bir dibek kahvesi ısmarlayabilirsiniz küçük bir sokak arası kafesinde. Tahta taburelere oturarak, denizin hafif esintisini rahatsız olmadan hissedeceksiniz ve ertesi akşam yine gelmek isteyeceksiniz...
 
 
 
 
 
Tabii her güzel sayfiye kentinin bir de kendisi gibi güzel koylarını gezdirmek üzere tekne turları olur. Foça'nın da çok keyifli ve eğlenceli turları var. İsterseniz bireysel olarak katılabilirsiniz -ki fiyatları kişi başı 45-55 TL arasında değişiyor (pazarlık yapmanızı öneririm)-, isterseniz de kendi grubunuzu kendiniz yaratarak daha eğlenceli bir geziye çıkabilirsiniz. Ama sizi temin ederim ki her ikisinde de çok güzel güneşlenebilecek ve karnınızı doyuracaksınız. Teknelerin menülerinde genellikle ya balık ya da et çeşitleri oluyor. Rota sabah saat 11:00'da başlıyor akşam üzeri 17:00'da son buluyor. Gezilecek yerler arasında el değmemiş koyların dışında Siren Kayalıkları ve Atatürk Adası bulunuyor.
 
Foça'ya ilk kez gelmiş arkadaşlarımızın ısrarına dayanamayarak biz de bir günümüzü tekne turuna ayırıyoruz. Muhteşem! Kaptanın bizi götürdüğü her koy şahane!. Deniz tüm berraklığıyla altımızda duruyor ve biz istediğimiz zaman kendimizi içinde bulabiliyoruz. Gittiğiniz koylarda diğer teknelerin misafirlerine rastlamanız mümkün tabii. Hep birlikte bu güzel doğanın tadını çıkartırken bir sonraki durağın merakı içinde bekliyoruz. Bizden önce gelmiş tekneler ayrılırlarken ya bize el sallıyorlar, ya da teknelerinde çalan müziklerinin havasında dans ederek gidiyorlar. O kadar heyecan ve yüzmenin verdiği yorgunluk karnımızı acıktırıyor. Kaptanın eşinin ellerinden leziz domates soslu bir spagetti ve çipura yiyoruz  Sonunda artık biz de günün sonuna gelmiş deneyimli birer denizci olarak eğlencenin dibine vurmadan edemiyoruz. Oyun havaları, halaylar, türküler... Sanki düğündeyiz :) Ama öyle keyifli bir gün geçiriyoruz ki günün nasıl bittiğini anlamıyoruz. Kaptana ve eşine teker teker teşekkür ediyor, yorgunluktan acıyan bacaklarımıza aldırış etmeden zaten yakında olan evimize/otelimize gidiyoruz. 
 
 
  
 
 
 
 
Foça dediğim gibi bana göre çok özel bir yer. Siz de anlamışsınızdır, yaz yaz bitiremiyorum. Fotoğraflar o kadar çok ki hepsini bir sefer de paylaşmak istedim ama yine olmadı... Belki daha sonra yine canımız çeker ve sadece Foça fotoğraflarından oluşan bir yazı yazabilirim :)
 
Sevgiyle Kalın...
 
Ezgi :) 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

6 Ağustos 2013 Salı

Roma'da Gezilecek Yerler (Part III)

 

Roma'daki Son Duraklarımız...

Roma başlı başına ayrı bir dünya bence. Her yerini ayrı ayrı anlatmak istediğim için bu kadar uzun sürdü. O kadar çok fotoğraf var ki elimde, hepsini yayınlamak istiyorum. Bu yüzden bölüm bölüm yapmakta fayda görmüştüm. Merak edenler için, işte diğer yazılarım;
 


Bugün de Roma'daki gezimizin son bölümünü anlatmak istiyorum. Aşk Çeşmesi, İspanyol Merdivenleri, Kolezyum, Vatikan gibi turistlerin çoğunlukta olduğu yerlerde gezme işlerimiz bittiğine göre, artık Roma'nın daha sakin ve daha bohem hayatını görmeye hazırız demektir.
 
Trastevere Semti, bütün o gezdiğimiz tarihi mekanların tam karşı tarafında yer alıyor. Hatta Tüm Roma'yı boydan boya geçen Tiber Nehri'nin de öbür yakası burası. Biz Vatikan'dan sonra vakit ayırabildik bu güzel semte. Nehrin kenarından dar sokakları ve yemyeşil çevreyi seyre dalarak yürüdük. Hiç yorulmadan görmek istediğimiz her şeyi elimizle koymuş gibi kolaylıkla bulabildik.
 
Ortaçağ'da Yahudi mahallesi olan bu yer, 1960'lı yıllarda Amerikalı müzisyen ve ressamların mekanı olmuş. Parke sokakları ve bit pazarına benzer çeşit çeşit stantların, ilginç objeler ve antikaların bulunduğu mekanları geçerseniz merkeze ulaşıyorsunuz. Doğallık ve sadelik ön planda buralarda, bu yüzden de her şeyin ayrı bir havası var. Daha saymak gerekirse manav, berber, tamirci, çiçekçi gibi görmeyi unuttuğumuz küçük esnaf bizi karşılıyor. Tıpki bir film platosundaymışsınız gibi... 




Minik bir kafeye oturup kahvemizi de içtikten sonra Santa Maria Bazilikası'na doğru yol aldık. 3. yüzyılda yapılmış Roma'nın en eski kiliselerinden olan bu yerin etrafında geleneksel İtalyan yemeklerinin tadına bakabileceğiniz çok şirin restoranlar var. Dar ara sokakları gezerken inanın çok yorulacaksınız ama etrafta dinlenebileceğiniz bir çok meydan bulabilirsiniz. Bunlardan biri bizim de seçtiğimiz, kilise sonrası hayallere dalma meydanı;"Piazza Di Pcinula".
 
Ne kadar gezerseniz Trastevere semtinde o kadar aşık oluyorsunuz. Evinize döndüğünüzde bile aklınızın bir köşesinde eminim tekrar bu büyülü yere gelme fikri hep saklı duracak...  
 
Hayal kurmanın sınırı yok... Bu yüzden dinlendiğimiz meydanın yani "Piazza Di Pcinula"nın hemen yanındaki "Ponte Palatino" isimli köprüden karşı tarafa geçip bir sonraki durağımıza yolculuk etmeye karar verdik... Ve Circo Massimo" arenasına doğru yola çıktık. Burası yine tüm Roma boyunca karşımıza çıkan bir çok geniş meydandan birisiydi. 2. yüzyılda halk oyunları ve festivallerin düzenlendiği bu yer, İ.Ö. Jül Sezar tarafından araba yarışlarının yapıldığı ve çok sayıda izleyicinin katıldığı bir arenaymış. Hatta filmlerden de hatırlayacağımız gibi yan yana dizilmiş, birbiriyle kıyasıya yarışan araba sürücülerinin ölümleriyle bile sonlanabilen bir yarış düzenlenirmiş.
 
Şimdilerde ise bu geniş alanda yalnızca toprak bir saha görülmekte. Bununla birlikte günümüzde de bu alan pek çok faaliyet için ev sahipliği yapmış. Örneğin; 2005 yılında Live&Roma Konseri, 2006 Dünya Kupası'nı İtalyanların kazanması sonucundaki kutlamalar, 2007 yılında da Rock grubu olan Genesis'in ücretsiz konseri bu alanda gerçekleşmiş.  

 

Roma'nın en güzel yanlarından biri de tarihi anlamakta zorlanmıyor oluşumuz. Çünkü hangi eserin ya da tarihi mekanın yanına gidersek gidelim, hemen eserin yanı başında ilk yıllarındaki gerçek fotoğrafı, bilgileriyle birlikte sergilenmiş halde bulabiliyorsunuz. Bu yüzden önünde durduğunuz her noktada hayal kurmamak içten bile değil. Bir an bile olsa siz de milattan önceki yıllara kayıp gidebiliyorsunuz...       
 
Sevgimle Kalın...
 
Ezgi:)        
 

4 Ağustos 2013 Pazar

Sesli Kitap


Kitap Çantam :)

Kitap Çantam'ın 3. hikayesi yine Sevim Ak'tan "Benim Adım Titi" Çok sevimli bir kız çocuğunun öyküsü. Titi hikayesini yazarımıza anlatmış, ben de sesimle sizlere ulaştırayım istedim. Bu öyküyü de en az diğerleri kadar çok seveceksiniz biliyorum...

İyi dinlemeler...

Ezgi :)


Sevim Ak-Pembe Kuşa Ne Oldu? (3.Bölüm-Benim Adım Titi)

2 Ağustos 2013 Cuma

Sesli Kitap

Tatil Çantam :)

Sevim Ak'ın sevilen hikayeleriyle devam etmek istiyorum. Çocukları birlikte hayal kurmaya davet eden yazarımız 1985 yılından beri yaşamdaki olayları doğal bir üslupla çocuklara okutmayı başarmış. Her ne kadar eğitimini Kimya üzerine yapmış olsa da Sevim Ak, edebiyat sevgisinden hiç bir zaman vazgeçmemiş ve bugüne kadar, birden fazla nesile hitap edebilmeyi başarmış. Ben de bu başarısını sesimle daha fazla nesillere taşıyabilirsem ne mutlu bana...

İşte Pembe Kuşa Ne oldu adlı kitabın 2. bölümü...

İyi dinlemeler...

Ezgi :)


Sevim Ak-Pembe Kuşa Ne oldu?(2.Bölüm-Hep Aynı Şarkı)

1 Ağustos 2013 Perşembe

Sesli Kitap

Kitap Çantam :)

Gezerken hep kendimizi düşündük. Biraz da çocuklar için bir şeyler yapmalıyım dedim. Çocuklarımızın öğrenme becerilerini en çok kitap okumanın geliştireceğini hepimiz biliyoruz. Bu yüzden ben de küçük hikayelerle başlayan bu kitap okuma yolculuğuma onları dahil etmeye karar verdim. Şimdilik Türkçe hikayelerden/kitaplardan oluşan bu sürecin yakında İngilizce hikayelerle de devamını getirmek istiyorum. Umarım minik arkadaşlarım benim sesimden kitap dinlemeyi severler...
  
İlk kitabımız, benim de çocukluğumda okuduğum ve kitabını hala bugün bile kütüphanemde sakladığım, Sevim Ak'ın yazmış olduğu "Pembe Kuşa Ne Oldu?" adlı hikaye kitabı.

İyi Dinlemeler...

Ezgi :)

Sevim Ak-Pembe Kuşa Ne Oldu? (1.Bölüm)